Bu paylaşımı daha önce yaptım ama her karnabahar zamanı başladığında tekrar tekrar paylaşmak istiyorum çünkü çok kadim bir tabiat yasası ile bilimin ‘büyülü’ bir birleşimi adeta, ayrıca yeni takipçilerim de bundan mahrum kalmasın istiyorum…
‘Signiture doktrin’ diye birşey var, eski kadim tıp ve herbalizm kitaplarında ‘işaret yasası’ diye de geçiyor; tabiatın insana işaret diliyle yol göstermesi, cevizin beyne benzeyip de gerçekten beyin sağlığı için çok elzem moleküller içermesi gibi… Elbette bilim o kadar ilerledi ki artık bu yasaya ihtiyaç yok görünüyor, mikroskop altında her şeyi en ince detayına kadar görebiliyoruz ve hatta hücre içine bile girebiliyoruz artık ama, kadim öğretilerin bilimle buluştuğunu görmek yine de çok heyecan verici, sizlerle paylaşmak istiyorum her yıl…
Patoloji ihtisasıma başladığımda ameliyathaneden gelen organları mikroskobik incelemeye almak için hazırlarken çok ilginç bir detay dikkatimi çekmişti; mesane, böbrek, bağırsak ve mide gibi kanser nedeniyle çıkarılmış organları kesip açtığımızda karşımıza adeta bir karnabahar görüntüsü çıkıyordu, bazen tek ve büyük, bazen irili ufaklı… Sonra Patoloji eğitiminin teorik kısmını tamamlarken gördüm ki dünya literatüründe uluslararası bir tıbbi terim var; karnabahar tarzı büyüme paterni gösteren tümörler! Her dilde bu böyle ve ilginç bir şekilde bu saydığım tümörleri kapsıyor. Daha bitmedi, daha da ilginç olanı şu; karnabaharda sülforafanlar ve izotiyosiyanatlar başta olmak üzere, bu karnabahar tarzı büyüme paterni gösteren tümörlerin hem oluşmasını engelleyen hem de oluştuktan sonra tedavisine yardımcı olan moleküller var, mucize gibi… Cancer Research/ Kanser Araştırması adlı yayında yer verilen çalışmada karnabahardan izole edilen MMTS adlı molekülün bağırsak kanserine neden olduğunu bildiğimiz AOM adlı kimyasal maddeye maruziyete rağmen kanser oluşumunu önlediği gösterildi. Carcinogenezis’de yayınlanan başka bir çalışmada ise sebzedeki sülforafan’ın yine kimyasal madde maruziyetine bağlı oluşan mesane kanserlerini birkaç farklı basamakta engellediği ortaya kondu. Mucizevi ‘tabiat aklı’ ve bilim…
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, öyle kesmekle, doğramakla, blenderdan geçirmekle, pişirmekle, hatta turşusunu yapmakla şifası ‘uçmuyor’. Karnabahardaki en şifalı madde grubu ‘sülforafanlar’ ki kansere karşı koruyucu özelliği olan aktif molekülller de bunlar, bizim karnabahar yemeklerinden ‘şifalanmamız’ için sülforafanları kaybetmememiz, açığa çıkarmamız gerekiyor ki karnabahar ve brokoli grubu sebzelere kendine has kokusunu veren de bu madde grubu dolayısıyla öncelikle ‘kokusu gitsin’ diye önce hafif haşlayıp o suyu dökmek yok, ‘kokusu gitmesin’… Çok ilginç bir moleküler detay paylaşacağım sizinle; karnabahar grubu sebzeler bütün halde, dalından yeni koparılmış iken sülforafanlar aktif değil, ‘mirozinaz’ adlı bir enzimle aktive oluyorlar ve bu aktivasyonun oluşması için de fiziksel hasar görmesi, kesilmesi parçalanması gerekiyor, yani adeta biz onu elimize alıp doğramaya başlayınca başlıyor şifası, düşünsenize dalından koparılır koparılmaz oluşsaydı sülforafanlar bizim soframıza gelene kadar şifa felan kalmazdı… Yani, doğramaktan, kesmekten korkmuyoruz karnabaharı, aksine ne kadar ince doğranırsa o kadar sülforafan açığa çıkıyor. Gelelim pişirme süresine, çok fazla pişirip ‘öldürmemek’ gerekiyor, aslında dışarda yemek yediğimizde garnitür olarak geldiğinde biraz diri olur ya, en ideali öyle… Bir püf noktası daha var bu şifalı moleküllerin şifasından daha da faydalanmanın, o da sarı veya siyah hardalla baharatlandırmak çünkü bu iki baharat da sülforafan içeriyor ve ‘sinerjim’ bir etki oluşturuyorlar, sinerji, kimyada ‘2+2’nin 4 değil 8 etmesi’ kabaca… Zeytinyağlı tencere yemeğini veya çorbasını yapabilirsiniz, çok minik minik doğrayıp bulgur yerine bile kullanabilirsiniz, sızma zeytinyağı, baharat ve ezilmiş sarımsak ile fırınlayabilirsiniz, susam ve çörekotu da çok yakışıyor fırın tariflerine, hem de şifasını artırırsınız. Kızartıyorsanız yağı yakmadan daha kısık ateşte kısa süre kızartın. Şifa olsun, selam ve sevgimle…